31 Ekim gecesi geldiğinde tüm çocuklar sokağın başında toplanmışlardı. Elinde balkabağı torbalarıyla bütün evleri gezip torbalarını birbirinden güzel şekerlemelerle ve marmelatlarla dolduracaklardı.
Açılan her kapıyla birlikte sokakta ”Şeker ya da şaka?” sesleri yükselirken bir çocuk elini kaldırıp sokağın sonundaki evi gösterdi. Oraya gitmeyelim, o eski evde gece yarısı olduğunda ayak sesleri gelir ve bir odanın ışığı kendi kendine yanıp söner… Büyük babam aynen böyle söyledi.. Çocuklar korksa da içlerinden birisi güldü ve hadi gidip şu eve bakalım dedi…
—
Herkese merhaba!
Bildiğiniz gibi her yıl 31 Ekim’i 1 Kasım’a bağlayan gece kutlanan cadılar bayramı aynı zamanda benim doğum günüm. Bu yüzden cadılar bayramını kutlamak benim için gerçekten önemli ve de bir o kadar keyifli! Eski geleneklerde insanlar cadılar Bayramı olarak bilinen 31 Ekim’in, yaşayanlar ve ölüler dünyası arasında bir bağ yarattığına inanırdı. Ölüler kötü niyetli ve tehlikeli kabul edilir; yaşanılan sorunlardan, hastalıklardan ve kötü hasattan onlar sorumlu tutulurdu. Festivalde ateşler yakılır, genellikle kış için öldürülen hayvanların kemikleri bu ateşlere atılırdı. Kötü ruhları taklit edebilmek ve onlardan korunmak için maskeler ve kostümler giyilirdi.
—
Ben de her yıl olduğu gibi bu yıl da cadılar bayramı için özel bir çekim gerçekleştirdim. Hikayelerde anlatılan perili evlerin, gayipten duyulan ayak seslerinin sahibi olan ”Korkunç Silüet” oldum. Birbirinden güzel kareler için Elif Demiralp’e teşekkür ederim, makyaj ise Deniz Dondemir’in son dakika eseri 🙂 Vesperna’ya da çekime ev sahipliği yaptığı için teşekkürlerimi yolluyorum! 🙂
—
Herkesin cadılar bayramı kutlu olsun!
Şimdi izin verirseniz, kapıma yaklaşan ve afiyetle yiyeceğim bazı çocuklar var!